Bazı sorular vardır ki, sadece tarihî bir bilgi olmaktan öteye geçer. Onları anlamak, bir dönemin ruhunu, insan ilişkilerinin karmaşık dokusunu ve devletlerin kaderini şekillendiren kararların ardındaki duyguları çözmek anlamına gelir. “Osmanlı neden Fransa’ya kapitülasyon verdi?” sorusu da tam olarak böyle bir sorudur. Gelin, sizi o karara götüren yola bir hikâye eşliğinde çıkarayım…
Bir İmparatorluğun Dönüm Noktası: Osmanlı ve Fransa’nın Kesişen Yolları
Hikâyenin Başlangıcı: İstanbul’da Bir Gece
Yıl 1535… İstanbul’un saray avlusu, gecenin sessizliğinde bile devletin büyük kararlarının ağırlığıyla yankılanıyordu. Kanuni Sultan Süleyman, devrinin en güçlü hükümdarı olarak yalnızca ordularla değil, diplomasiyle de dünyayı şekillendiren bir liderdi. Ancak karşısında şimdi yeni bir soru vardı: Batı’daki dengeleri değiştirmek için nasıl bir adım atmalıydı?
O gece sarayda iki kişi uzun süredir tartışıyordu. Biri, stratejik zekâsıyla tanınan vezir Mustafa Paşa; diğeri ise empatisi ve insan ilişkilerindeki becerisiyle öne çıkan saray danışmanı Hümeyra Hatun’du.
Stratejinin Sesi: Mustafa Paşa
Mustafa Paşa, odanın ortasında büyük bir haritanın başında durdu. Parmağıyla Avrupa kıtasını işaret ederken sesi kararlıydı:
“Padişahım,” dedi, “Kutsal Roma İmparatorluğu ve Habsburglar giderek güçleniyor. Almanya’da, İspanya’da nüfuzlarını artırıyorlar. Eğer biz Fransa ile ittifak kurarsak, Avrupa’nın dengesi değişir. Bu kapitülasyonlar, sadece ticari bir imtiyaz değil; Osmanlı’nın Avrupa’daki stratejik üstünlüğü için bir anahtardır.”
Onun bakış açısı tipik bir erkek stratejisti gibiydi: çözüm odaklı, uzun vadeli ve hesaplı. Kapitülasyonlar, Osmanlı’nın elini güçlendirecek bir siyasi araç olacaktı.
Empatinin Sesi: Hümeyra Hatun
Hümeyra Hatun ise farklı düşünüyordu. “Paşam,” dedi yumuşak bir sesle, “güç elbette önemlidir ama bir ittifakı sadece çıkar üzerinden kurarsak, o ittifakın ömrü kısa olur. Fransa halkı Osmanlı’nın adaletine, hoşgörüsüne güvenmeli. Kapitülasyonlar sadece bir ayrıcalık değil; dostluğun temeli olabilir. İnsanlar güven duyduklarıyla ticaret yapar, dostluk kurar.”
Onun yaklaşımı kadınların tarih boyunca geliştirdiği empatik bakışın bir yansımasıydı: ilişkileri anlamak, duygusal bağlar kurmak ve bu bağlar üzerinden kalıcı bir diplomasi inşa etmek.
Büyük Karar: Ticaretin ve Diplomasinin Kesiştiği Nokta
Kanuni Sultan Süleyman iki bakış açısını da dikkatle dinledi. Mustafa Paşa’nın stratejik planı, Osmanlı’nın Avrupa’da siyasi üstünlük sağlamasına yardım edebilirdi. Hümeyra Hatun’un sözleri ise bu ittifakın toplumsal ve kültürel temelini oluşturabilirdi.
Ve sonunda karar verildi: 1536 yılında Osmanlı İmparatorluğu, Fransa ile bir kapitülasyon anlaşması imzaladı. Bu anlaşma sayesinde Fransız tüccarlar Osmanlı topraklarında kendi hukuklarına göre yargılanabilecek, vergilerde muafiyet elde edecek ve ticaret serbestliğinden yararlanacaktı.
Neden Bu Kadar Önemliydi?
Çünkü bu karar sadece ekonomik değildi; Osmanlı’nın Avrupa’daki stratejik hamlesiydi. Fransa, Habsburg baskısından kurtulmak için güçlü bir müttefik kazanmış, Osmanlı ise Avrupa siyasetine diplomasiyle yön veren bir imparatorluk hâline gelmişti.
Dahası, bu adım farklı dünyaların birbirine yaklaşmasını sağladı. Fransız tüccarlar İstanbul sokaklarında Osmanlı esnaflarıyla yan yana dükkân açtı. Kültürel alışveriş arttı, sanat, bilim ve fikir dünyası daha da zenginleşti. Kapitülasyonlar, bir yönüyle de iki uygarlığın birbirini tanımasının kapısını araladı.
Bir İmparatorluğun Dersleri
Osmanlı’nın Fransa’ya kapitülasyon vermesinin ardında yalnızca siyaset değil; insan ilişkilerinin karmaşık dengesi vardı. Stratejik hesaplarla empatinin, güç arayışıyla dostluğun, erkeklerin planlayıcı zekâsıyla kadınların ilişkisel sezgisinin birleştiği bir noktadaydı bu karar.
Ve belki de bu yüzden hâlâ hatırlanır: çünkü sadece bir anlaşma değil, tarih sahnesinde “güç” ile “güven”in el sıkışmasıydı.
Günümüz İçin Bir Düşünce
Bugün uluslararası ilişkilerde hâlâ benzer sorular soruluyor: Devletler sadece çıkar için mi iş birliği yapmalı, yoksa uzun ömürlü dostluklar için duygusal bağlar da kurmalı mı?
Osmanlı’nın Fransa’ya verdiği kapitülasyon kararı, bu soruya tarihsel bir yanıt gibi: en kalıcı ilişkiler, stratejiyle empati bir araya geldiğinde doğar.
Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Sizce bir ülke dış politikasını şekillendirirken hangi unsuru ön planda tutmalı: soğukkanlı stratejik hesapları mı, yoksa güvene dayalı insani ilişkileri mi? Düşüncelerinizi paylaşın, tarihin bu ilginç kararını birlikte yorumlayalım.